SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Z-ZEKAT

<< 733 >>

DEVAM-3 : 50. Dilenmeyip Onurlu Davranmak

 

حدثنا عبدان: أخبرنا عبد الله: أخبرنا يونس، عن الزهري، عن عروة بن الزبير، وسعيد بن المسيب: أن حكيم بن حزام رضي الله عنه قال:

 سألت رسول الله صلى الله عليه وسلم فأعطاني، ثم سألته فأعطاني، ثم سألته فأعطاني، ثم قال: (يا حكيم، إن هذا المال خضرة حلوة، فمن أخذه بسخاوة نفس بورك له فيه، ومن أخذه بإشراف نفس لم يبارك له فيه، وكان كالذي يأكل ولا يشبع، اليد العليا خير من اليد السفلى). قال حكيم: فقلت: يا رسول الله، والذي بعثك بالحق، لا أرزأ أحدا بعدك شيئا، حتى أفارق الدنيا. فكان أبو بكر رضي الله عنه يدعو حكيما إلى العطاء فيأبى أن يقبله منه، ثم إن عمر رضي الله عنه دعاه ليعطيه فأبى أن يقبل منه شيئا، فقال عمر: إني أشهدكم يا معشر المسلمين على حكيم، أني أعرض عليه حقه من هذا الفيء، فيأبى أن يأخذه. فلم يرزأ حكيم أحدا من الناس بعد رسول الله صلى الله عليه وسلم حتى توفي.

 

[-1472-] Urve İbn Zübeyr ve Saîd İbnü'l-Müseyyeb'in naklettiğine göre Hakîm İbn Hizam r.a. şöyle demiştir: Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den istedim, verdi. Sonra yine istedim, yine verdi. Sonra tekrar istedim, tekrar verdi ve şöyle buyurdu: "Ey Hakîm! Bu (dünya) malı, yeşil ve tatlıdır. Kim onu tamah etmeden alırsa onun için bereketli olur. Kim de hırsla alırsa bereketini göremez. Tıpkı yiyip yiyip doymayan kimse gibi olur. Veren el alan elden hayırlıdır."

 

Hakîm şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki ölene kadar, senden sonra bir daha kimseden bir şey alıp onun malını eksiltmeyeceğim."

 

Hz. Ebu Bekir, (halifeliği sırasında) Hakîm'i geçimlik (ata) vermek üzere ça­ğırmış, fakat o kabul etmekten kaçınmıştı. Hz. Ömer de çağırmış o yine kabul etmemişti. Hz. Ömer bunun üzerine,  "Ey İnsanlar! Siz şahit olun. Ben ona, hakkı olan İki bin (dirhemi) verdim, fakat o kabul etmekten kaçındı ve almadı" demiştir.

 

Hakîm, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra vefat edene kadar hiçbir kimsenin malını almamıştır.

 

Tekrar: 2750, 3143, 6441

 

Diğer tahric: Tirmizi Kıyame; Müslim, Zekat

 

 

AÇIKLAMA:     İstemeyip onurlu davranmak" dînî bakımından faydalı olan şeyler hariç her şeyi kapsar.

 

Yanımda bulunan malı asla sizden saklamam" ifadesi, Resulullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem  cömertliğini ve Allah'ın emirlerini yerine getirdiğini gösterir.

 

 

Hadisten Şu Sonuçlar Çıkarılabilir:

 

1. Dilenen kimseye iki kez verilir.

2. Dilenen kimseye, (isteği karşılanmıyorsa) özür beyan etmek ve onu, dilenmeyip onurlu olmaya teşvik etmek gerekir.

 

3. İstememek, sabretmek, istemeden rızkın gelmesini beklemek evla olsaydı bile ihtiyaç halinde dilenmek caizdir.

 

Muhatap açısından ifade daha güçlü olsun diye "Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin olsun ki" diye yemin edilmiştir.

 

İslam dini, dilenmeyi mekruh bir davranış olarak görmemiş olsaydı, çalışmayı, dilenmeye daha üstün tutmazdı. Çünkü dilenmek, dilenen kişiyi, hem istemenin, hem de isteyip de reddedilmenin verdiği ezikliğe (zillete) sokar. Diğer yandan, dilenilen kimse de, her isteyene verecek olsa kendisi malî sıkıntı içine düşer.

 

‘‘Onun için hayırlıdır" ifadesi, "Dilenmek hayırlıdır, ama dilenmemek daha hayırlıdır" anlamında değildir. Çünkü kazanma gücü olan kimsenin dilenmesinde hiçbir hayır yoktur.

 

Şafiiler'de sağlam olan görüşe göre, bu durumda olan kimsenin dilenmesi haramdır.

 

Belki de, hayırlı olma, dilenen kişi onu öyle zannettiği için, ona uygun olarak kullanılmıştır. Oysa gerçekte dilenmesi onun için bir şer’dir.

 

‘‘Yeşil ve tatlı" sıfatları nefs böyle şeylere meylettiği için kullanılmıştır. İnsan leziz ve yeşil meyvelere iştah duyar. Yeşil, kuru olan şeylere göre daha çok rağbet görür. Tatlı da, ekşi olan şeylere göre daha çok tercih edilir. Eğer hem yeşil hem de tatlı olursa insanın iştahı çok daha fazla kabarır.

 

‘‘Tamah etmeden" şeklinde tercüme ettiğimiz بسخاوة نفس ifadesi, "dilenmeden alan’’ anlamındadır. Tabii bu, alan kişi açısından verilen anlama göredir. Veren kişinin niteliği olması da muhtemeldir. Bu durumda anlam, "gönül hoşluğu içinde’’ şeklinde olur.

 

Yiyip yiyip doymayan", hastalığından dolayı tokluk hissetmeyen "yalancı açlık’’ olarak nitelenen durumda olan kişi anlamındadır. Böyle kişi, yedikçe açlığı daha da artar, tokluk duymaz.

 

Hakkı olmasına rağmen Hakîm bunu almaktan kaçınmıştır. Çünkü o, bir kimseden bir şey kabul ettiği zaman bunun adet haline gelmesinden, nefsinin, sınırları zorlayıp istemediği şeylere de arzu duymasından korkmuş ve bundan dolayı almaktan kaçınmıştır.

 

Hz. Ömer etraftaki insanları şahit tutmuştur. Çünkü işin iç yüzünü bilmeyen insanlar, onun, Hakîm'e hakkını vermediğini söyleyebilirdi.

 

İbn Ebi Cemre şöyle demiştir: Hakîm hadisinden çıkarılacak birçok sonuç vardır:

 

1. (Bir şeyi) Tamah etmeden almak, kişiye zühd sevabı kazandırır. Rızkı bereketlendirir. Dolayısıyla şu açıkça ortaya çıkmaktadır ki, zühd, hem dünya hem de ahiret hayrını birlikte kazandırır.

 

2. Hadiste, işitip de akletmeyen insanlar için güzel bir örnek vardır. Çünkü çoğu insan, bereketin çok malda olduğunu zanneder. Oysa hadisten anlaşıldığı­na göre, bereket, Allah'ın yarattığı şeylerden biridir.

 

3. Başka bir misal de şöyledir: Kişi, doymak için yemek yer. Yemek yiyip doymuyorsa, bu onun için boşa kürek çekmek anlamına gelir. İşte mal da böy­ledir. Bizatihi bir faydası yoktur. Mal, sadece ondan yarar sağlandığı için vardır. Kişide çok fazla mal olsa da istifade edemese, bu, yok hükmünde olur.

 

4. Devlet başkanı, dilenmenin kötülüğünü, nasihatin faydalı olması ve di­lencinin yapılan açıklamaları, vermemek için bir bahane olarak anlamaması için, ancak onun ihtiyacını giderdikten sonra açıklamalıdır.

 

5. Üç kez dilenmek caizdir. Dördüncü kez dilenen kimseye engel olmak ca­izdir. Allah [c.c) en iyisini bilir.

6. Üstün / faziletli kimselerin istemesi (dilenmesi) onlar için utanç verici bir şey değildir.

7. Üçüncüden sonra dilenen kimseyi geri çevirmek mekruh değildir.

8. İsterken kısa kesmek bereket getirir.